ANASAYFA arrow right Sağlık

Türkiye’ye virüs, İran ve Suudi Arabistan’dan girdi

Türkiye’ye virüs, İran ve Suudi Arabistan’dan girdi
YAYINLAMA: 25 Ağustos 2020 / 14.17
GÜNCELLEME: 25 Ağustos 2020 / 21.24
Türkiye’de ilk ve çoğu vakaların resmi bildirinin çok öncesinde ortaya çıktığı ve kaynağının İran ve Suudi Arabistan olduğu kesinleşmiş durumda (2).  Sabancı Üniversitesi’nin de benzer içerikte bir yazısı var (3). Tüm bunlar da devletin en yüksek düzeyde yaptığı "Virüs Avrupa’dan kaynaklanıyor" söylemi ile çelişiyor.

LANCET'TEKİ COVID-19 YAZISI Politik inanç, virüsün de önünde

Lancet'ta yayınlanan bir yazıda Türkiye'de Covid 19 nedeniyle bildirilen resmi ölüm sayılarının gerçeklerle bağdaşmadığına, Sağlık Bakanlığı’nın pandeminin ilk günlerindeki şeffaf tutumunu yitirdiğine, bilimsel çalışmaları izne bağlayıp engellediğine dikkat çekiliyor.

The Lancet, dünyanın en itibarlı tıp dergilerinin başında geliyor. Yayınlanan yazıların tümü kanıtlanmış bilimsel verilere dayanıyor. Derginin son sayısında Türk Toraks Derneği adına yollanmış bir bilimsel mektup var (1). Yazının içeriği ise pandemi sürecinde Türkiye’de yaşananlar.

Yazıda Sağlık Bakanlığı’nın ilk Covid 19 vakaları geç bildirdiği, vakaların büyük bir kısmının İran ve Suudi Arabistan kaynaklı olduğunun genetik analizlerle kanıtlandığı ifade ediliyor (2). Bunun ötesinde Covid 19 nedeniyle bildirilen resmi ölüm sayılarının gerçeklerle bağdaşmadığı, Sağlık Bakanlığı’nın pandeminin ilk günlerindeki şeffaf tutumunu yitirdiği, bilimsel çalışmaları izne bağlayıp engellediğini, bunun da Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına aykırı olduğunu yazmışlar.

Virüs Avrupa’dan değil

Çoğu insan yazılanların büyük kısmının gazetelerde ve sosyal medyada yazılmış olanlar olduğunu düşünebilir. Bu yazının farkı ise çoklukla dedikodu olarak değerlendirilmiş olan tüm bunların bilimsel verilerle kanıtlanmış olması. Kısaca anlatmak gerekirse:

1)   Covid 19 virüsünün 75 binin üzerindeki hastadaki genetik kodları bir veritabanında toplanmış durumda. Virüs Wuhan’daki ilk vakadan beri şu ana kadar en az 55 adedi Türkiye’de olmak üzere çok sayıda mutasyon geçirmiş, buna bağlı olarak da virüsün genetik kodu değişmiş ve değişiyor. Bunlara dayanarak bir hastadaki virüsün ne kadar ölümcül olduğu, hastalığın kime, ne zaman bulaştığı, nereden kaynaklandığını söylemek mümkün. Buna göre Türkiye’de ilk ve çoğu vakaların resmi bildirinin çok öncesinde ortaya çıktığı ve kaynağının İran ve Suudi Arabistan olduğu kesinleşmiş durumda (2).  Sabancı Üniversitesi’nin de benzer içerikte bir yazısı var (3). Tüm bunlar da devletin en yüksek düzeyde yaptığı "Virüs Avrupa’dan kaynaklanıyor" söylemi ile çelişiyor.

Ölüm sayıları çelişiyor

2)   Dünya Sağlık Örgütü’nün Covid-19’a bağlı ölümlerle ilgili bir kodlaması var (5). Bu kodlama hem PCR antigen testi uygulanmış, hem de bu test uygulanmamış ancak bilgisayarlı tomografi gibi tetkikler sonrası Covid-19 şüphesi olup vefat eden hastaları içeriyor. Yazıda Sağlık Bakanlığı’nın ölüm verilerinin sadece PCR testi (+) çıkmış hastaları içerdiği, Covid 19 şüphesi ile vefat edenleri kapsamadığı, bu nedenle de resmi kaynaklardan bildirilen verilerin İstanbul’da bu yıl görülen aşırı ölüm sayılarıyla çeliştiği ifade ediliyor. Bu da, yazarlara göre, gerçekte yaşanan Covid-19’a bağlı hastalık ve ölüm oranlarının resmi rakamların çok üstünde olduğunun bir göstergesi. 

Çalışmalara izin verilmiyor

3)   T.C. Anayasasının 27. Maddesinde  “Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir” hükmü yer alıyor (5). Buna rağmen Covid-19 ile ilgili tüm araştırmalar, başında atanmış biri olan Sağlık Bakanlığı iznine tabi. Yazarlar Türk Toraks Derneğince planlanmış bir makaleye Sağlık Bakanlığı’nın gerekli izni vermediğini, bunun da Anayasaya aykırı olduğunu ifade ediyorlar. Her ne kadar Sağlık Bakanlığı’nın web sitesinde tıbbi araştırmalara destek oldukları yazsa da satır aralarında Türk Toraks Derneği’nin planladığı çok merkezli bir çalışmayı engellediklerini okumak mümkün.

Ana akımda yer bulamayan yazı

Bu ana kadar Türk Toraks Derneği üyelerinin yazdıklarını haddim olmadan kendimce özetlemeye çalıştım. Amacım kesinlikle bu değildi. Ancak bu topraklarda yaşayan insanların en temel hakkı olan “yaşam hakkı” ile ilgili bir bilimsel meslek kuruluşunun yaptığı eleştirel bir yayınının ana akım medyada istisnalar haricinde yer bulmaması, iktidarın ötesinde muhalefette dahi yankı bulmaması, haber kanallarında hala Sağlık Bakanlığı’nın bildirdiği pandemiye bağlı ölüm sayılarını iktidarın başarısı olarak gösterip göstermemeyi tartışan insanların olması, beni bu özeti yazmaya itti.

Kısa vadeli politik çıkarlar

Türkiye’de uzun zamandır politik inanış ve kısa vadeli çıkarlar bilimsel verilerin önüne geçmiş durumda, bu da insan hayatına mal oluyor. İran’dan gelenler ve Umre ziyareti yapanlarda virüs ile ilgili yeterli önlemlerin zamanında alınmaması virüsün tüm Türkiye’de yayılmasına, birçok insanın hastalığa yakalanıp ölmesine yol açtığı tartışılmaz. Hastalığa yakalananlar ve ölenlerin sayılarının eksik verilmesi belki halkı telaşa düşürmemeyi ya da turist sayısını arttırmayı amaçlayabilir, ancak yeterli şeffaflığın olmaması devlet kurumlarına olan güvenin azalmasına, çeşitli dedikoduların ortaya çıkmasına, insanların olayı küçümseyip gerekli koruyucu tedbirleri almamalarına neden oluyor. Pandemi başlangıcında görülen bu yaklaşımın benzerini birçok ülke ile beraber İran İslam Cumhuriyeti’nde de görmek mümkün (6). Pandemi başlangıcında Şiilerce kutsal kabul edilen Kum kentine ziyaretlerin yasaklanmaması, virüsün varlığı gizlenerek genel seçimlerin yapılması salgının yayılmasına yol açtığı düşünülüyor. Hastanelerin dolup taşmasına rağmen resmi rakamlarda hasta sayılarının dünyanın en düşüğünde seyretmesi de işin cabası.

Devlet şeffaf olmalı

Bu yayını paylaştığım insanların büyük kısmının ortak tepkisi yazarların ne kadar cesaretli olduğu. Bu da beni şaşırtmadı. Çoğu insan değil politik fikirlerini, devlet politikasına aykırı en doğru bilimsel verileri bile paylaşmaktan imtina ediyor. Her an “yerli ve milli olmamak” ötesinde vatan hainliğiyle suçlanmak, işinden ve geleceğinden olmak tehlikesini hissediyorlar. Doğru düzgün bilimsel tartışma ortamı yok. Covid-19 tedavisinde uygulanması tartışmalı olan hidroklorokin ile ilgili çıkmış onlarca üst düzey bilimsel çalışma dururken devletin resmi ajansının Kübalı bir doktorla röportaj yapması bunun en basit örneği (8).

Virüs daha bir süre tüm yaşamımızı etkileyecek gibi duruyor. Virüs bizi her gün yeni bilinmezlerle karşılaştırıyor. Okullarda çocuklarımızın göreceği eğitimin şeklinden yoğun bakımlarımızın doluluk oranına, hastalıktan korunma yöntemlerinden yaşlılarımızın sağlığına ve insanlarımızın işe geri dönmesine kadar önümüzde birçok problem var. Bu sorunların en az zararla atlatılması da devlet kurumlarının ellerindeki bilgileri doğru ve şeffaf olarak paylaşmasına,  problemlerin tüm katmanlarla tartışılacağı bir ortam hazırlanmasına bağlı.

Yorumlar
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *