ANASAYFA arrow right Güncel

Türkiye’de kekeme olmak: Ne dediğimi tahmin etmeyin, dinleyin

Türkiye’de kekeme olmak: Ne dediğimi tahmin etmeyin, dinleyin
YAYINLAMA: 22 Ekim 2021 / 15.37
GÜNCELLEME: 22 Ekim 2021 / 15.37
Türkiye’de kekeme olmak; ötekileştirme, ayrımcılık, akran zorbalığı, iş bulmama, sosyal hayata katılmakta güçlük gibi bir dizi sorunu da beraberinde getiriyor.

Türkiye’de 820 bin civarında kekeme birey var. Kekemelik görülme sıklığı erkeklerde kadınların dört katı kadar. Kekemeler Derneği, kekemeliğin engellilik olarak kabul edilmesini istiyor.

Türkiye’de kekeme olmak; ötekileştirme, ayrımcılık, akran zorbalığı, iş bulmama, sosyal hayata katılmakta güçlük gibi bir dizi sorunu da beraberinde getiriyor. Küçük yaşlardan başlayarak iş hayatına uzanan bu zorlu süreçte, geçmişlerinde hafızalarından silmek istedikleri kötü anılar bırakan bireyler, geleceğe dönük hayallerini mücadeleleri ve ‘özgürce kekele’ sloganı üzerinden şekillendiriyor.

Bu noktada kekemeliğe dikkat çekmek ve kekemelik konusunda doğru bilgilerin aktarılmasını sağlamak amacıyla 22 Ekim 'Dünya Kekemelik Günü' olarak anılıyor.

Tuba Aksu, küçük yaşlarda ortaya çıkan, hem eğitim hayatını hem de toplumdaki yerini etkileyen kekemeliği ilk fark ettiğinde ilkokul öğrencisiydi. Arkadaşlarının seri bir şekilde okuduğu kitabı duraksayarak okuduğu için bir terslik olduğunu fark etmiş, sonrasında da kekeme olduğunu öğrenmişti. Sırf bu yüzden eğitim hayatı boyunca içine kapanık bir öğrenci olduğunu söyleyen Aksu, o günleri şu sözlerle anlatıyor:

“Eğitim hayatım boyunca her zaman içine kapanık, kurallara uyan bir öğrenci oldum. Hiç isyan edemedim mesela ya da hakkımı sonuna kadar arayamadım. İstediğim soruları soramadım, girmek istediğim fikir savaşlarında hep sessiz kaldım; içimden konuştum. Oysa her şeye rağmen isyankâr bir öğrenci olmak isterdim.”

Aksu kekemeliğin, toplum tarafından kabulünde de zorluklar oluşturduğunu belirtiyor. “En başta toplumun ne kadar sabırsız olduğunu gördüm” diyen Aksu, “Söylemek istediğim şeyi tahmin edip uygulamaya kalkıyorlar ama ben onların ne dediğimi tahmin etmelerini değil, beni dinlemelerini istiyorum. Mesela fatura öderken sayıları söyleyemediğimde kâğıt uzatıp ‘sayıları yazabilirsin’ demek yerine ‘sıkıntı yok seni dinleyebilirim’ deseler keşke. Otobüslerde, sessiz bloka takılıp ‘inecek var’ sözünü duraktan çıktıktan sonra dediğimizde şoförün tepki göstermesi, (otobüste ineceğim durağı söyleyememek) herhangi bir kişi ile telefonda konuşamamak, toplu taşımada telefona cevap vermemek en büyük sorunlardan” şeklinde anlatıyor sorunlarını.

Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İktisat Bölümü mezunu olan ve doktora eğitimi almak isteyen Aksu, kekemeliğinin her şeye rağmen eğitim hayatını sekteye uğratmadığına ve mücadeleyi hiç bırakmadığına da vurgu yapıyor. Çalışma hayatına ilişkin de şunları söylüyor: 

“Şu an çalışmıyorum; doktora eğitimime devam etmek istiyorum. Çalışmak istesem kekemelik benim için sorun olur mu derseniz, hayır sorun olmaz. Ama bu soru lisanstan ilk mezun olduğum zamanlarda sorulsaydı; evet derdim. Çünkü o dönemde kekemeliğime ciddi anlamda duyarlıydım. Ama artık ‘özgürce kekele’ sloganıyla barıştım durumla.”

E-ticaret işiyle uğraşan Muharrem Karaman da kekemeliğinden dolayı yaşadığı zorlukları şu şekilde anlatıyor:

“Ben kekemeliğimi en çok lise dönemlerinde hissettim. Kimseyle konuşmuyordum, arkadaş edinmiyordum ve çok içime kapanmıştım. Karşı cinse karşı bir şey hissetsem dahi ondan kaçıyordum, konuşamıyordum. Hayatımı daha kaliteli sürdürebilmek için kekemeliğimi saklama kararı aldım. Zaten benim kekemeliğim de gizli kekemelikti.”

Sonraki süreçlerde Kekemeler Derneği’ne ulaştığını ve dernek toplantılarına katıldıkça kendini daha iyi hissettiğini ifade eden Karaman, uğraştığı e-ticaret işiyle de birçok kişiyle muhatap olduğunu hiç sorun yaşamadığını söylüyor:

“Genelde, ‘geçer merak etme’, ‘kafana takma, rahat ol’ gibi cümleleri çok duyuyoruz. Aslına bakıldığında moral verilen, olumlu cümleler gibi görünse de bize sadece normal davranılmasını istiyoruz. Mesela bu konuda bilgilendirme eksikliği de çok fazla. Mesela kadınlar, kekeme biriyle birlikte olursa doğacak çocuğun da kekeme olacağı gibi yanlış düşünceler var. Bu yüzden uzaklaşıyor karşı cins mesela. Eskiden kekemelik söz konusu olduğunda çok daha fazla sorunla karşılaşıyorduk ancak yeni nesil daha anlayışlı ve farkındalığı yüksek.”

Araştırmalar dünya nüfusunun yüzde 1’inin (yaklaşık 7,5 milyon) kekeme olduğunu gösterirken, Türkiye’de bu sayı 820 bin olarak tahmin ediliyor.

Genellikle çocukluk yaşlarından (2-5 yaş) itibaren başlayıp, bu yaşlarda doğru bilimsel terapiler alınmadığı takdirde bireyin ileriki yaşları boyunca devam edebilen kekemelik, özellikle yetişkinlerin gündelik hayatın içerisinde kendilerini ifade etmeleri noktasında birçok sorunla karşılaşmalarına neden oluyor.

Türkiye’de alanında ilk ve tek olan Kekemeler Derneği, ‘Özgürce Kekele’ sloganıyla dört yıldır faaliyet gösteriyor. Derneğin başkanlığını yürüten Ayhan Çağlayan da kekeleyen bir birey, aynı zamanda uzman dil ve konuşma terapisti. Anadolu Üniversitesi Dil ve Konuşma Terapisi bölümünde doktora eğitimini sürdüren Çağlayan, derneklerinin ve sloganlarının hikâyesini, “Derneğimiz 'bu ülkede kekemeliği olan bireyler de var’ demek için kuruldu. Sloganımız 'Özgürce Kekele'. Sloganımızla ‘Ya kekelersem…’ korkusuna karşı geliyor ve sesimizi olabildiğince yüksek çıkarıyoruz. Ülkemizde kekemelik alanında kurulan ilk ve tek derneğiz” cümleleriyle anlatıyor.

Kekemeler Derneği Başkanı Ayhan Çağlayan.

Çağlayan, kekemeliğin bireyin hayatındaki yerini ve yaşamını nasıl etkilediğini iyi anlamak gerektiğini belirterek, çocukluk çağından itibaren yaşanan olumsuzlukları şu şekilde ifade ediyor:

“Okul hayatında söz alma, sözlü sınavlar, sunum yapma gibi konulardaki zorluklar nedeniyle kekemeliği olan bireyler düşük notlar alabiliyor. Bildiğiniz gibi akran zorbalığı son yılların önemli konularından. İş konusu da gerçekten önemli. Kekemeliği olan bireyler mülakatlarda tercih edilmiyor. İşverenlerin de olumsuz tutumları mevcut. İşe alım sonrasında ise yine hem işverenler hem de iş arkadaşları tarafından olumsuz tepkiler alınabiliyor. Birey çoğu kez duygusal olarak konuşmaktan utanabilir, korkabilir; bilişsel olarak kekelerse rezil olacağını ve insanların ona güleceğini düşünebilir.”

Dünya Sağlık Örgütü tarafından engel olarak kabul edilen kekemeliğin Türkiye’de ‘engel’ olarak kabul edilmemesinden kaynaklı sorunlara da dikkat çeken Çağlayan, “Kesin olarak nedeni bilinmemekle birlikte, ağırlıklı olarak nörofizyolojik nedenleri üzerinde durulmaktadır. Genetik faktörlerin de kekemeliğe yatkınlık üzerinde önemli bir rol oynadığına dair kanıtlar var. Yani, bir bireyin kekemeliğinin olması için fizyolojik olarak altyapısının olması gerekmektedir. Kekemelik görülme sıklığı erkeklerde kadınların 4 katı kadardır. Kekemelik, bireyin özel, sosyal, akademik ve iş yaşamını ciddi derecede etkilemektedir. Tüm bu nedenlerle, biz de Amerika ve Avrupa ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de engel olarak kabul edilmesini istiyoruz” diyor.

Yorumlar
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *