ANASAYFA arrow right Yaşam

Tüketicilerin yüzde 50'si endişeli, ama umutlu

Tüketicilerin yüzde 50'si endişeli, ama umutlu
YAYINLAMA: 30 Haziran 2020 / 18.00
GÜNCELLEME: 30 Haziran 2020 / 18.00

Araştırmaya göre; halkın yüzde 32'si aşı bulunana kadar dışarıdan yemek yemeyecek, yüzde 25’i ise restoranda yeme-içme konusunda normalleşti. Tüketicilerin yüzde 50’si endişeli ama umutlu bir tüketici profili çiziyor. Yeme-içme sektörünün müşterilerinin yüzde 20’si ise Kovid-19 sonlanana kadar restoranlarla ilişkisini durdurmuş durumda.

Yeme içme sektöründeki markalar yeni normalleşme sürecine adapte olmaya devam ediyorlar. Markaların bir kısmı nisan-mayıs döneminde kısmı işletmelerini kapatarak giderleri durdurmayı bir kısmı paket servis operasyonuna odaklanarak gelir elde etmeyi, bir kısmı da alternatif satış kanalları oluşturmaya çabaladı.

Her markanın kendi koşullarında yaptığı olumlu adımlar mutlaka olduğunu belirten Goodjob'ın kurucu ortağı, İçgörü Uzmanı Ve Marka Stratejisti Eren Özata, "Ama sektörün bir konuda sınıfta kaldığını gördük. Hem ilk kısıtlama dönemi öncesi yürüttükleri iletişim çalışmalarıyla hem de normalleşme sürecine dönerken ve halen de sektörde bu yanlış yapılmaya devam ediyor. Yaptığımız araştırmalarda normalleşme sürecinde üç tip tüketici davranışı gözlemledik” dedi.

"Özlemi açığa çıkaracak iletişim yolu seçilmeli"

Sektörün mevcut durumda; yüzde 40 kapasite ile çalıştığına dikkat çeken Eren Özata, "Sektörün normalleşme sürecinde yüzde 70 dolu kapasiteye kadar genişlemesi mümkün. Aşı bulunana kadarki süreçte günlük toplam cirolarda en maksimum kapasiteye yükseldiğinde restoranlar en düşük yüzde 30'luk bir kayıp öngörüyorlar. Sektördeki markaların iletişimleri üçüncü gruptaki insanların davranışını etkiliyor ve değişmesine sebep oluyor. Bu insanların korkularını körükleyerek sadece alınan tedbirle ilgili iletişimle beslerseniz, toplum restoranlara gidilmemesi gerektiğine ikna olacak. Bu da pazarın daha da hızlı daralmasına neden olacak. Yapılması gereken arada kalan insanları özlemleriyle buluşturmak olmalı. Dolayısıyla markaların bu özlemi açığa çıkaracak bir iletişim diline ve aynı özlemi yaşatacak bir operasyona sahip olmaları gerekiyor." ifadelerini kullandı.

Bugün birçok yeme içme markasında ortak görülen iletişim davranışının; ağırlıklı olarak aldıkları önlemlere dair iletişim yaparak “endişeyi körüklemek” olduğunu belirten Özata, "Aşıyı bekleyenler ve korkusuzlar için markalar bir şey yapamaz ama 'endişeli umutlular' sahaya inmez ise sektörün toparlanması aşının kesin olarak bulunup uygulanmasına kalır. Bunu istemiyorsak; negatif çağrışımlara sahip olan alınan önlemlere dair iletişime devam edip endişeyi körüklemek yerine özlemlerin tadını hatırlatmaya odaklanmalıyız." diye konuştu.

Yorumlar
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *