ANASAYFA arrow right Güncel

İklim krizi ve fosil yakıtların çocuk sağlığı üzerindeki etkisi

İklim krizi ve fosil yakıtların çocuk sağlığı üzerindeki etkisi
YAYINLAMA: 10 Haziran 2021 / 14.34
GÜNCELLEME: 10 Haziran 2021 / 14.34
İklim değişikliği günümüz çocuklarının -ve onların çocuklarının- karşı karşıya olduğu en önemli yaşamsal tehdit.

İklim değişikliği dünyamızı benzeri görülmemiş şekilde değiştirmeye başladı. Giderek daha sık ve şiddetli sel, kuraklık ve yağış rejimi değişikliklerinin yanı sıra ısı ve su stresine tanık oluyoruz.

Bu fenomenler, dünyanın birçok yerinde, özellikle de dünyanın en yoksul ve en savunmasız çocuklarının çoğunun yaşadığı bölgelerde yıkıcı etkiye sahip.

UNICEF 2015 raporuna göre çocukların ve onların çocuklarının karşı karşıya olduğu, iklim değişikliğinden daha büyük ve büyüyen bir tehdit yok.

Hastalık yükünün yarıya yakını çocuklarda

Dünya Sağlık Örgütü'ne (DSÖ) göre, mevcut küresel hastalık yükünün üçte biri ve ölümlerin yaklaşık dörtte biri çevresel faktörlerden kaynaklanıyor. Dünya nüfusunun sadece yüzde 10’unu oluşturmasına rağmen, bu yükün yüzde 40’tan fazlasını beş yaş altındaki çocuklar üstleniyor.

Benzer şekilde, iklim değişikliğinden kaynaklanan mevcut küresel hastalık yükünün yüzde 88'i de gelişmekte olan ülkelerde ve dünya çapında düşük sosyoekonomik statüye sahip popülasyonlarda yaşayan çocuklarda.

Hava kirliliği, güvenli olmayan su, yetersiz hijyen veya kimyasallar gibi çevresel risklerin azaltılması yoluyla, çocukluk ölümlerinin yüzde 26'sının ve beş yaş altı çocuklarda toplam hastalık yükünün yüzde 25'inin önlenebileceği tahmin ediliyor.

Neden daha çok etkilenirler?

Çocuklar küçük yetişkinler değil ve çevresel risklere yetişkinlerden daha duyarlılar. Çocuklar hızlı bir büyüme ve gelişme içerisinde olduklarından çevresel etkiler nedeniyle gelişimsel süreçleri kolaylıkla bozulabilir. Çünkü gelişmekte olan sistemler çevresel etkilere karşı çok hassastır ve onların oluşturdukları hasarı tamir edemezler.

Gelişmekte olan fetüs ve küçük bebekler olgunlaşmamış detoksifikasyon, bağışıklık ve termoregülatuar sistemleri nedeniyle toksik hava kirleticilerinin, besin yoksunluğunun, bulaşıcı ajanların ve fosil yakıtların yanmasından kaynaklanan iklim değişikliğiyle ilişkili ısı dalgalarının birçok olumsuz etkisine karşı biyolojik ve psikolojik olarak yetişkinlerden daha savunmasızlar.

Daha fazla maruz kalıyorlar

Yaşamın ilk altı ayında çocuklar yetişkinlere göre, vücut ağırlığında kilogram başına yedi kat daha fazla su içerler ve üç-dört kat daha fazla yemek yerler. Dinlenme halindeki bir bebeğin aldığı hava yetişkine göre iki kat fazla.

Dolayısıyla çocuklar su, gıda veya havada mevcut olan herhangi bir toksik etkenden yetişkinlere göre çok daha fazla etkilenirler.

Bebeklik döneminde daha çok ev içinde yaşayan çocuklar çocukluk döneminde zamanlarının çoğunu dış ortamda geçirirler. Ev içinde kullanılan kimyasallar, sigara dumanı ve gazlar bebekleri daha büyük oranda etkilerken, dış ortamda da partiküler maddelere ve diğer toksik gazlara maruz kalma riski daha yüksek.

Hangi risklerle karşı karşıyalar?

Çocuklar, özellikle bebekler, iklimle ilgili afetler, gıda güvensizliği, artan hava kirliliği, artan vektör kaynaklı hastalık riski, akut solunum yolu enfeksiyonları, ishalli hastalıklar ve yetersiz beslenme gibi acil ve yaşamı tehdit eden tehlikelerle mücadele etmek zorunda kalacaklar.

Kanıtlar, bu risklerin bir çocuğun erken gelişimi üzerinde belirgin şekilde zararlı bir etkisi olabileceğini giderek daha fazla gösteriyor.

İklim felaketlerinin ortasında çocuklar

Potansiyel olarak iklim risklerine maruz kalan çocukların sayısı ve etkileri endişe verici. Günümüzde yarım milyardan fazla çocuk aşırı yüksek sel oluşum bölgelerinde yaşıyor. Yaklaşık 160 milyonu yüksek veya aşırı derecede yüksek kuraklık şiddet bölgelerinde yaşıyor. İklim değişikliği eninde sonunda her çocuğu etkileyecek olsa da bu çocuklar şimdiden tehlikede ve en acil risklerden bazılarıyla karşı karşıya.

İklim değişikliği herkesi eşit şekilde etkilemiyor. Sel ve kuraklık bölgeleri genellikle yüksek yoksulluk ve su ve sanitasyon gibi temel hizmetlere erişimin düşük olduğu alanlarla örtüşüyor. Yoksulluk içinde yaşayan veya kriz öncesinde yeterli su ve sanitasyondan yoksun bırakılan bir çocuk, sel, kuraklık veya fırtınadan daha fazla etkilenecek, hızlı bir şekilde iyileşme olasılığı daha düşük olacak ve sonraki bir krizde daha da büyük risk altında olacak.

Ayrıca dünyadaki en yoğun çocuk nüfusunun bulunduğu bölgeler (Örneğin Güney Asya kıyıları, Nil nehri havzası, Ekvator Afrikası ve Latin Amerika'nın Pasifik kıyıları) sel, kuraklık, su ve sıcaklık stresinden önemli ölçüde etkilenen yerler.

İklim risklerine en yüksek oranda maruz kalanların da tekrarlayan krizler yaşaması muhtemel. Bu da yoksul ailelerin ve çocukların iyileşmesini daha da zorlaştıracak ve iklim değişikliği bu zorlukları önemli ölçüde artıracak.

Artan hastalıklar

İklim değişikliği, artan sıcaklıklara ve değişen yağış düzenleri nedeniyle, sıtma ve dang humması gibi vektör kaynaklı hastalıkların yayılmasına yol açıyor. Çocukların dang humması, sıtma gibi vektör kaynaklı hastalıklara ve kötü su kalitesi, yetersiz sanitasyon ve ishalli hastalıklar gibi kötü hijyen uygulamalarına bağlı hastalıklara karşı savunmasızlığı da yetişkinlerden çok daha yüksek.

2015 yılında sıtmanın, üçte ikisinden fazlası beş yaşın altındaki çocuklar olmak üzere 438 bin ölüme yol açtığı tahmin ediliyor. Çocuklar ayrıca yetersiz beslenmeye daha duyarlı. İshalli hastalıklar, beş yaş altı çocuk ölümlerinin başlıca nedeni ve yalnızca 2015 yılında 530 bin ölümle sonuçlandığı tahmin ediliyor.

Yetişkinlerin eylemlerinin bedelini çocuklar ödeyecek

Çocuklar, özellikle de küçük çocuklar, hayatta kalmaları ve gelişmeleri için yetişkinlere bağımlı. İklim değişikliğinin doğrudan risklerinin yanı sıra, iklim değişikliği ebeveynlerini ve diğer bakıcıları vurduğunda, örneğin geçim kaynaklarının kaybı ve mahsul verimliliği gibi, çocuklar da etkilenir.

Dahası, iklim değişikliği azalan kaynaklar üzerinde çatışmaya yol açtığında, yetişkinlerin eylemlerinin bedelini yine çocuklar ödeyecek.

Hava kirliliği

İklimdeki değişiklikler hem iç hem de dış mekanlarda soluduğumuz havayı etkiliyor. Değişen iklim, yer seviyesindeki ozon ve ince partikül madde gibi dış hava kirleticilerinin seviyelerini ve konumunu etkileyen hava modellerini değiştiriyor.

Dahası fosil yakıtların kullanımı havaya doğrudan sayısız kirletici madde salıyor. Kötü hava kalitesi de solunum sistemi ve kardiyovasküler sistemi olumsuz etkiliyor.  Gelişmekte olan fetüs ve küçük çocuklar hava kirleticilerine karşı en savunmasız olan grupta bulunuyor.

Havadaki alerjen maddeler artıyor

Artan karbondioksit seviyeleri ayrıca havadaki alerjenleri (aeroalerjenler) salan bitkilerin büyümesini de destekler. Hem kirleticiler hem de aeroalerjenler evlere, okullara ve diğer binalara sızdığından, dış hava kalitesindeki ve aeroalerjenlerdeki bu değişiklikler iç hava kalitesini de etkiler. 

Daha yüksek polen konsantrasyonları ve daha uzun polen mevsimleri, alerjik duyarlılığı ve astım olaylarını artırabilir ve böylece işte ve okulda üretkenliği sınırlayabilir.

Alt solunum yolu enfeksiyonları çocuklarda en büyük ölüm nedenleri arasında olup, 2015 yılındaki beş yaş altı çocuklarda meydana gelen ölümlerin yüzde 5,5'ini oluşturdu.

Gelişmiş ülkelerde alt solunum yolu enfeksiyonlarının yüzde 13’ü dış ortam hava kirliliğine atfedilirken, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yüzde 50’den fazlası hem iç hem de dış ortamdaki hava kirliliği ile ilişkili.

Akut ölümleri azaltılabilir

Küresel olarak, çocukların yüzde 93'ü, hava kirliliği seviyelerinin DSÖ limit değerlerinin üzerinde olduğu ortamlarda yaşıyor. 2018 yılında yaptığımız bir çalışmaya göre Türkiye’deki 19 milyon çocuk ise (0-14 yaş, nüfusun yüzde 23'ü) ortalama 49 μg/m3 PM10'a maruz kalıyor.

Aynı çalışmada her şehirdeki PM10 konsantrasyonları DSÖ sınırlarına düşürülürse 2018 yılında 9 bin 959 hastane başvurusunun (solunum, serebrovasküler ve kardiyovasküler kombine), akut ölümlerinin yüzde 17,8’inin ve bebek ölümlerinin yüzde 11,9’unun önlenebileceği saptanmıştı[1].

Hava kirliliğinde sosyo-ekonomik eşitsizlikler

Sel veya kuraklıktan etkilenimde olduğu gibi yoksullar hava kirliliğine orantısız bir şekilde maruz kalıyor. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki düşük gelirli topluluklar ve renkli topluluklar, kömürle çalışan elektrik santrallerinden kaynaklanan partikül hava kirliliğine ve hava kirliliğine orantısız bir şekilde yüksek oranda maruz kalıyor.

Yoksullarda yetersiz beslenme, yeterli sosyal desteğin olmaması gibi nedenlerle toksik etkenlere maruziyetlerin ve iklim değişikliğinin etkileri daha fazla olur. 7 milyarlık toplam dünya nüfusunun 1,9 milyarı, 15 yaşından küçük çocuklardan oluşuyor ve bunların 1 milyarı yoksulluk içinde yaşıyor.

Ülkeler içinde ve ülkeler arasında çocuk sağlığında şu anda var olan çarpıcı sosyoekonomik eşitsizlikler, öngörülen küresel fosil yakıt tüketimi ve iklim değişikliği eğilimleri doğrultusunda büyümeye devam edecek.  

Sorunlar yetişkinlikte de devam ediyor

Çevresel etkilere doğum öncesi yani anne karnındayken maruz kalmak, büyüme ve gelişimsel gecikmelere, nörogelişimsel sıkıntılara ve solunumla ilişkili sorunlara neden olabiliyor; kalp hastalığı ve kronik obstrüktif akciğer hastalığına yol açabiliyor. Yetişkinlikte ise diyabet ve kanser riskini artırıyor.

Günümüzde çocuklar arasında yaygın görülen Dikkat Eksikliği/Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) gibi gelişimsel sorunlar, yaşamın erken dönemlerinde hava kirliliğine maruz kalma ile ilişkilendirildi.

Erken çocukluk döneminde kirliliğe maruz kalmanın sadece sağlığı değil, aynı zamanda eğitim başarısını ve IQ puanlarını da etkilediğine dair önemli kanıtlar var. Bu sorunlar yetişkinlikte de devam ediyor ve mesleki ve kişisel yaşamı olumsuz etkileyerek, bireyler ve aileler için sağlık bakım maliyetlerini artırıyor.

Harekete geçmek için yeterli bilgiye sahibiz

Sonuç olarak iklim değişikliği ve hava kirliliği evrensel tehditler oluştururken, bununla mücadele etmek de eşitlik için bir zorunluluk. İklim değişikliği ile mücadele edilmemesi, önce en yoksul ve en savunmasız çocuklara zarar verecek. Bu ise sosyoekonomik ve sağlıktaki eşitsizlikleri derinleştirecek.

İklim krizini şimdi durdurmak için güçlü bir şekilde hareket etmedikçe, tehlike daha da artacak. Çocuklar, iklim değişikliğinin yaşamı tehdit eden etkilerinden arınmış bir dünyada yaşamayı hak ediyor. Bunun sağlanması için yeterli bilgi birikimine ve bilimsel kanıtlara sahibiz. Asıl gerekli olan ise harekete geçmek.

[1] Gacal F, Çağlayan Ç. (2020). Benefits of Reducing PM10 Pollution to WHO Standards for Children Health in Turkey. Abstract for 10th International Conference Children’s Health and Environment, 2020.

Yorumlar
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *