ANASAYFA arrow right Yaşam

Dünyadaki açlık salgını 2.7 milyar insanı etkiliyor

Dünyadaki açlık salgını 2.7 milyar insanı etkiliyor
YAYINLAMA: 14 Ekim 2020 / 17.27
GÜNCELLEME: 14 Ekim 2020 / 18.44
"Nobel’in dünyadaki açlığı görmesi mutluluk verici"

Birlemiş Milletler Dünya Gıda Programı, savaş, pandemi ve iklim krizi sırasında açlıkla mücadelede bu yılki Nobel Barış Ödülü’nün sahibi oldu. Dünyadaki açlık salgını tahminen 2.7 milyar insanı etkiliyor.

Dünyadaki açlıkla mücadele ve çatışmalı bölgelerde barışın sağlanması çabaları nedeniyle bu yılki Nobel Barış Ödülü, Dünya Gıda Programı verildi. Democracy Now, ödülün anlamını ve Dünya Gıda Programı'nı Tricontinental: Institute for Social Research (Sosyal Araştırma Enstitüsü) Direktörü Vijay Prashad ile konuştu. Tarihçi ve gazeteci de olan Prashad, Tricontinental’in direktörü olmasının yanı sıra “En Fakir Uluslar: Global Güney’in Tarihi” ve “Washington Kurşunları: CIA, Darbeler ve Suikastler Tarihi” isimli kitapların da yazarı.

Birleşmiş Milletler’in dünya çapında hayati önemde çalışmalar yaptığını söyleyen Prashad, “Dünya Gıda Programı’nın Nobel Barış Ödülü’nü kazanması beni daha fazla mutlu edemezdi, çünkü dünyadaki açlık salgını tahminen 2.7 milyar insanı felç ediyor” dedi. Democracy Now’dan Amy Goodman’ın, Vijay Prashad ile yaptığı söyleşiyi kısaltarak yayınlıyoruz.

Nobel Ödülü duyurusu ile ilgili neler söyleyebilirsiniz? Ayrıca, dünyada zaten bir sorun olan küresel açlığın pandemi döneminde nasıl etkilendiğinden bahsedebilir misin?

Dünya Gıda Programı’nın Nobel Barış Ödülü’nü kazanması beni daha hiçbir şeyden fazla mutlu edemezdi. Çünkü bu açlık salgını tahminen 2.7 milyar insanı felç ediyor. Açlığın artışına şahit oluyoruz. Kimse geceleri aç uyumamalı. Ve Dünya Gıda Programı, BM Gıda ve Tarım Örgütü bununla mücadele etmek için çabalıyor. Beni bundan daha mutlu edebilecek tek şey, gelecek yıl Kübalı doktorların Nobel Barış Ödülü’nü kazanması olur. Bu da, Nobel Barış Ödülü için üst üste en iyi iki yıl olur. Açlık sorunu çok önemli. Evet, pandemiden önce de açlık vardı. Ama pandemi sırasında, Guatemala’da, Guatemala City’de, insanlar teslim oluyormuş gibi “Açız” demek için beyaz bayraklar sallıyorlardı.

Dünya Gıda Programı, Gıda ve Tarım, diğer BM insani yardım kuruluşları, Yemen’deki 28 milyon insanının yarısının kıtlık koşullarında olduğunu söylüyor. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık ve benzeri silah tedarikçileri tarafından desteklenen ve Yemen halkına karşı yürütülen bu amansız savaşta, yaklaşık 10 milyon çocuğun da olduğu nüfusun yarısı açlık içinde.

Ve bütün bunlara elbette yaptırımları da ekliyorsunuz. Biliyorsunuz, Nobel Komitesi Başkanı açlığı çatışmada bir silah olarak kullanmamanız gerektiğini söylediğinde, BM Gıda Hakkı özel Raportörü birkaç kez –birkaç kez– İran’a karşı yaptırımların, Venezuela’ya karşı yaptırımların, toplu cezaya eşdeğer olduğunu söyledi. Aslında, BM Özel Raportörü, Venezuela’nın ABD hükümeti tarafından uygulanan tek taraflı yaptırımlar nedeniyle açlığın eşiğinde olduğunu söylüyor. Hiçbir şey, modern dünyada ortadan kaldırılması gereken açlık meselesinin bu ödül nedeniyle gündeme gelmesinden daha fazla mutlu etmiyor beni. Bu, insanların günlük olarak beslenmesini sağlamak için çabalayan cephedeki herkes için gerçekten önemli.

Ve tabii ki, Trump yönetimi, bu hareketin pandemi ve devam eden yaptırımlar arasında yıkıcı insani sonuçlara yol açabileceği konusunda kendisini uyaran Avrupa ülkelerine rağmen İran’a yeni yaptırımlar uyguladığını açıkladı. Yetkililer, bunun İran’ın gıda ve ilaç ithal etmek için kullandığı kanalları kapatacağını söylüyor. Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, bunu “İnsanlığa karşı suç” olarak nitelendirdi.

Bu kesinlikle insanlığa karşı bir suçtur. Ama aynı zamanda son derecede acımasız da. Bu acımasızlığın altını çizmemiz gerekiyor. Bu, uluslararası hukuk çerçevesinde yasal bir mesele olduğu kadar ahlâki de bir mesele. Bu ahlâksız bir davranıştır. İnsanlar bu eylemin acımasızlığına öfkelenmeli. Nihayetinde bu yaptırımların insanları cezalandırmak için kullanıldığını görüyoruz. İran’a giremeyen ilaçlar, yaptırımlardan korktukları için uçmaya istekli olmayan uçaklar...

Demek istediğim, Dünya Gıda Programı’nın en büyük zorluklarından biri, ülkelere ulaşım sağlayamamaları. Mesela Yemen’de bombalanan ana limana giremediler. Nakliye ciddi bir zorluk. Ve şunu da söylemeliyim ki, Dünya Gıda Programı sadece BM kuruluşları, sadece Dünya Gıda ve Tarım Örgütü değil, aynı zamanda Dünya Sağlık Örgütü, UNESCO ve UNICEF demek. Washington, DC’den yayılan bu acımasızlığı görmek, gerçekten çok üzücü.

Dünyadaki açlık ve iklim değişikliği arasındaki bağlantı ile ilgili neler söyleyebilirsiniz? ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, Başkan Trump’ın “canavar” ve “komünist” olarak adlandırdığı Kamala Harris ile yürüttüğü tartışmada, iklim değişikliği hakkında soru sorulduğunda sadece “Evet, iklim değişiyor,” dedi.

Ne saçma bir cümle! Başkan Yardımcısı Mike Pence’i Sahel’de bir yolculuğa çıkarmak isterim. Onu Burkina Faso'ya götürmek isterim. Onu Nijer’e, Çad’a götürmek isterim. Ona Sahra Çölü’nün güneye doğru nasıl hareket ettiğini göstermek isterim. Ona çöl çekirgelerinin etkisini göstermek isterim. Ona bunun, toprağa ekemeyen ve dünyanın o bölgesinde yiyecek yetiştiremeyen insanlar için ne anlama geldiğini göstermek isterim.

Ve denediklerinde –bu çok önemli– devrildiler. 1980’lerde Thomas Sankara Burkina Faso’ya kooperatif çiftçiliği getirmeye çalıştığında, Fransız istihbarat servislerinin ve büyük olasılıkla CIA’in aktif katılımıyla, ona karşı tasarlanan bir darbe oldu. Bunlar dünyaya iyilik getirmeye çalışan iyi kalpli insanlardı. Şu anda yetkili olan insanlar gerçeğe bakmaya isteksiz bir şekilde “Evet, çok önemli bir şey oluyor. İklim çok zararlı bir şekilde değişti. Bunu tersine çevirmek için bir şeyler yapmalıyız,” diyor. Ama ciddi değiller. Onlar bana, bir acımasızlık çizgisi tarafından yönetiliyorlar gibi görünüyor.

Ve son olarak, Yemen’den bahsettiniz. Ancak Yemen’de ABD destekli Suudi-BAE’nin Yemen halkına karşı savaşı ile bu büyük açlık arasındaki bağlantı var. En son Jared Kushner, BAE ile F-35 savaş uçaklarını vermek için bir anlaşma yaptı. Bu yıllardır yasaklanmış bir şey miydi?

BM Genel Sekreteri António Guterres, pandeminin başlangıcında, dünyanın savaşan devletlerine ateşkes yapmaları için yalvardı. Ve Yemen’i doğrudan görüş alanlarına soktu. Temelli olmasa bile en azından salgının bitimine kadar Yemen’deki savaşın durmasını istiyordu. İngiliz silah acenteleri, BAE Systems gibi şirketler, İngiliz hükümeti, Amerikan hükümeti; Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’ı silahlandırmaya devam ediyor. Bu acımasız savaşta onlara lojistik destek vermeye devam ediyorlar. Ve dediğim gibi, 10 milyon çocuğu Yemen’de açlığa sürüklüyorlar.

Bu konuda bir şeyler yapılması gerekiyor. BM elinden geleni yaptı. Bu ülkeler onları kontrol edecek bir güç olmadığını biliyorlar. Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık nüfusunun ayağa kalkma ve “Bu savaş bizim savaşımız değil” deme zamanı geldi. Çünkü bunlar şu anda her ABD ve Birleşik Krallık vatandaşı adına gerçekleşiyor.

Yorumlar
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *