ANASAYFA arrow right Yaşam

Çocukların yetersiz beslenmesi kamusal bir sorun

YAYINLAMA: 28 Kasım 2022 / 14.56
GÜNCELLEME: 28 Kasım 2022 / 14.56
İVME Haraketi, çocuk yoksulluğunu gündemine aldı, çözüm önerilerini sıraladı: Hayal kurma, oyun oynama, arkadaşlarıyla sosyalleşme yaşındaki çocukların hayatlarının ve geleceklerinin çalınması kabul edilemez.

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), her sene “Dünya Çocuklarının Durumu” başlığıyla çocuk yoksulluğuna ilişkin rapor hazırlıyor.

UNICEF’in Ekim 2021’de yayımladığı “Dünya Çocuklarının Durumu” raporuna göre, 2020 yılı itibarıyla dünyada 365 milyon çocuk aşırı yoksulluk içinde yaşıyor.

Raporda, 5 yaşından küçük çocukların yüzde 20’sinin aşırı yoksulluk içinde yaşadığı belirtiliyor. UNICEF’in 9 Aralık 2021 tarihli Covid-19 pandemisinin çocuklar üzerindeki etkilerini değerlendirdiği raporuna göreyse son dört yılda çocuk işçi sayısı 8,4 milyon artarak dünya genelinde 160 milyona ulaşmış durumda.

Türkiye de çocuk yoksullluğun en çok hissedildiği ülkelerden. Okullarda ücretsiz gıda verilmesi için muhalefet partilerinin verdiği önergeler de AKP-MHP ittifakınca reddediliyor.

İVME  Hareketi, çocuk yoksulluğuna dikkat çekmek için geçen haftalarda bildiri yayınladı. İvme Hareketi çocuk yoksulluğuna dair sorularımızı yanıtladı.

“Yoksulluk yaşayan 16 yaş altı çocukların sayısı 6 milyon 500 bin”

Çocuk Yoksulluğu bildirisini yayınlamak nereden aklınıza geldi? Hangi ihtiyaçtan ortaya çıktı?

Neoliberal sistemin ve 20 yıllık AKP iktidarının yönetmeme tercihlerinin yol açtığı geçim problemi, pandemide dünya çapında yaşanan kriz ile eşgüdümlü olarak Türkiye’deki hatalı uygulamalar ve yine iktidarın bilinçli servet transferi politikasıyla birlikte bir yoksulluk krizine dönüştü.

Bugün hem DİSK raporlarında hem de TÜIK verilerine bakıldığında işçilerin büyümeden pay alamadığını, emeğin payının sürekli

azaldığını görüyoruz. AKP iktidara geldiğinde emeğin pastadaki payı yüzde 29,2 idi.

Bu rakamların yol açtığı toplumsal sonuçları her gün haberlerde görüyor ve takip ediyoruz. Geçim sorunları ve gıdaya erişim konusu İVME Hareketi olarak zaten takip ettiğimiz bir konuydu.

Ekmek ve Gül’ün geçtiğimiz Mayıs ayında başlattığı #1ÖğünÜcretsizSağlıklıYemek ve Derin Yoksulluk Ağı’nın araştırma raporlarını bu veriler ışığında takip etmekteydik.

Bu yoksulluğun bedelini yaşanan krizde en ufak bir sorumluluğu dahi olmayan çocukların ödüyor olması, her gün bazen mahallemizde bazen sosyal medyada tanık olduğumuz yeterli ve sağlıklı beslenemeyen, okulda açlıktan ağlayan, rahatsızlanan, hatta bayılan çocuklar, bizlerde dayanılması güç bir tepki yaratmaktaydı.

Biz bu röportajı yaparken dahi çocukların iş cinayetlerinde hayatlarını kaybettiklerini, kanuna uyulmadığını görüyoruz.

İş Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG Meclisi) Ekim ayı verilerine göre, 2022’nin ilk on ayında 22’si 14 yaş ve altı olmak üzere toplam 54 çocuk/genç, iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. 18 Kasım’dan bu yana son yedi günde üç tarım işçisi çocuk iş cinayeti nedeniyle öldü.

Mesleki Eğitim Merkezleri’ne başvurular son 7 ay içinde 160 binden 1 milyona ulaşmış durumda. Açıkça söylemek gerekirse Türkiye’nin çocuklarına sahip çıkmakta sınıfta kaldığını düşünüyoruz.

Tüm çabalara rağmen harekete geçirilemeyen, bütçe görüşmelerinde reddedilen, artık varlığından emin olmadığımız sosyal devlet anlayışını hatırlatmak, konuyu daha önce dile getirmiş herkesle birlikte yeniden gündeme taşımak ve sesi çoğaltmak istedik.

Bu durum kabul edilemez. İVME Hareketi olarak bütçe görüşmeleri sonrası da muhalefet partilerine, iktidar kanadı üzerindeki baskıyı sürekli ve kademeli olarak artırması ve en hızlı şekilde konunun nihayete ulaşması için gündemden asla düşürmemesi gerektiğini iletmek istedik.

Çocuk yoksulluğu konusunda çözümcül olmak anlamında yeterli bir devlet politikası var mı?

2022 Mart ayında çarpıcı bir rapor yayınlandı, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Sosyal İşler, Sağlık ve Sürdürülebilir Kalkınma Komitesi’nden Pierre Alain Fridez’in hazırladığı bu raporda COVID-19 pandemisinden dahi önce dünyada aşırı çocuk yoksulluğunun genişlemeye başladığından ve kamu politikalarının yetersizliğinden bahsedilirken Ermenistan, Romanya, Sırbıstan ve Türkiye’deki duruma direkt atıfta bulunulmuştu.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın sosyal yardımlarımız sayfasına baktığımızda kağıt üzerinde birçok yardım olduğunu görebilirsiniz.

Ancak Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’ın bütçe TBMM Plan ve Bütçe Komisyonundaki sunumunda ifade etmekten gurur duyduğu gibi SED (Sosyal Ekonomik Destek) yardımı olarak bilinen bu yardımlarla Eylül 2022 itibariyle yalnızca 147 bin çocuğaulaşılabilmiştir.

Biz ise tüm veri ve raporlarda açıkça görüyoruz ki şiddetli yoksulluk sarmalında hem fiziksel hem de zihinsel gelişimi yetersiz beslenme ile tehlikeye atılan, telafisi zor psikolojik travmalar yaşayan çocukların sayısı ulaşılabilen çocuklardan kat be kat fazla. Oya Ersoy’un önergesinde ve meclis konuşmasında şiddetli yoksulluk yaşayan 16 yaş altı çocukların sayısı 6 milyon 500 bine ulaşmıştır ifadesi yer alıyor.

Benzer şekilde belediyelerin çeşitli yardım programları mevcut, ancak bağışlar ve kısıtlı belediye bütçesiyle yapılan yardımlar maalesef ki konuyu çözümcül bir yerden yakalamakta zorlanıyor.

Bir sosyal devlet politikası olarak ele alınması gereken çocuk yoksulluğu ve beslenme krizi, yerel yönetimlerin veya yurttaşların tekil insiyatifleri ile ancak geçici olarak bir nebze hafifletilebiliyor. Bütüncül politikalar için dünyada yapılmış ve halen yapılmakta olan çeşitli uygulamalar mevcut. Tüm bu uygulamalarda aktif sosyal devlet anlayışını görüyoruz.

"Servet transferi var"

Çocuk yoksulluğu konusunda AKP ve MHP’nin tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kendilerini doğrudan sorumlu tutuyoruz. Her bir muhalefet partisinin, çocuk yoksulluğu ile alakalı iktidar oyları ile reddedilen önergelerini bulmak mümkün. İktidarın tavrını ise yalnızca ihmal ile veya gereken önemi vermemekle açıklamak bu noktada pek de mümkün değil.

Bilhassa pandemi döneminde akla ve vicdana meydan okuyan bir yönetimden, kayıp 128 milyar dolardan ve bu kaybın an itibariyle ulaştığı boyutlardan, şirketlere verilen desteklerin halka verilmediğinden, uygulanan neoliberal politikaların artık bir servet transferi haline dönüştüğünden söz etmemiz gerekir.

Halkın fayda ve yararına verilen neredeyse her kanun önergesinin ‘AKP ve MHP oyları ile reddedildi.’ haberini görmek bu sorumluluğu ve durumun ihmalle ilgili olmadığını bizlere net bir şekilde gösteriyor.

"Uluslararası Sözleşmeler de gıda hakkına değiniyor"

Bugün "çocukların okula aç gittiği" yönünde haberler okuyoruz. Bunu okumak bile insanın canını acıtıyor. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? 

Herhangi bir kriz yaşandığında çocuklar gözden ilk çıkarılan gruplardan biri oluyor. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 33 yıl önce ortaya koyduğu bir sözleşmeye istinaden bugünü Dünya Çocuk Hakları Günü olarak kutluyoruz.

Bugün geldiğimiz noktaya baktığımızda imzacısı olduğumuz bu sözleşmenin çok uzağında olmamızın yanında ekonomik buhranın yarattığı yıkım nedeniyle çocuklarımızın hali hazırda sahip oldukları hakların da yavaş yavaş ellerinden alındığına şahit oluyoruz. Sözleşmenin 18. Maddesi ‘çocukların yetişmesinden ve gelişmesinden sorumlu olan büyükler, bu sorumluluklarını en iyi biçimde yerine getirirler ve vasilerin imkanlarının yetmemesi durumunda taraf devletler yardım yapar’ demektedir.

Peki bugün şartları çocuklar açısından değerlendirdiğimizde bu sorumluluk büyükler tarafından yerine getirilmekte midir? Bildirimiz özellikle bu sorumluluğu hatırlatma görevini üstlenmektedir.

Her birimiz bu konuların konuşulmasına gerek olmayan bir Türkiye’ye ulaşana kadar tüm sorumluluklarımızı tekrar hatırlamak ve hatırlatmak zorundayız.

Madde 24 ise ‘besleyici yiyecekler ve temiz içme suyu sağlanması yoluyla ve çevre kirlenmesinin tehlike ve zararlarını göz önüne alarak, hastalık ve yetersiz beslenmeye karşı mücadele edilmesi’ demektedir.

Ailelerin evlerinde sofralarını zor kurduğu bir dönemde çocuklarının beslenme çantalarına yeterli yiyecek koyamadıkları, çoğu çocuğumuzun günlük harçlığının okul kantinlerinde neredeyse bir şişe su fiyatına denk olduğu bir ortamda onların sağlıklı birer birey olmaları adına sosyal devlet ve kurumları bu eksiklikleri tamamlamalıdır. Sözleşmeye taraf bir devlet bu yükümlülüğünün farkında olmalıdır.

BMGK sözleşmesinin "okullarda düzenli biçimde devamın sağlanması ve okulu terk etme oranlarının düşürülmesi için önlemler alırlar" maddesi de verebileceğimiz bir diğer önemli örnektir.

Bugün her yaş grubundan öğrencinin karşı karşıya kaldığı tablo, gençlerimizin okul ortamından uzaklaşmak zorunda kalmalarına neden olmaktadır. Bir üniversite öğrencisi için bu etken konaklama iken özellikle ilköğretim sıralarında okuyan çocuklarımız için beslenme konusu ön plana çıkmaktadır.

Halbuki iyi beslenme, eğitimde büyük bir öneme sahiptir. Örneğin okul ve sağlıklı beslenme programlarının okula devam süresini 2,5 yıl kadar uzattığını ortaya koyan çalışmalar mevcuttur.

Hayal kurma, oyun oynama, arkadaşlarıyla sosyalleşme yaşındaki çocukların hayatlarının ve geleceklerinin çalınması kabul edilemez. 2022 yılında beslenme gibi en temel insan haklarından birinin eksikliğinin öznesi çocuklar olmamalıdır.

Bunu kabul etmiyor ve acil olarak etkin sosyal politikaların devreye alınmasını talep ediyoruz. Belki o zaman gerçek anlamda Çocuk Haklarını kutlayabiliriz.

5 Acil çözüm önerisi

Peki çözüm önerilerine gelecek olursak, 5 maddede özetlemek isterseniz sizce çocuk yoksulluğu konusunda acil atılması gereken 5 adım ne olurdu?

En önemli önerimiz, okullarda tüm öğrencilerin en az bir öğün ücretsiz ve sağlıklı yemeğe erişmesi için bir beslenme programı oluşturulmasıdır. Bu programın en kısa zamanda başlatılması ve çocukların şiddetli açlık sorunun çözülmesi gerekiyor.

Bunun yanında, özellikle gıdaya erişimin gittikçe daha da zorlaştığı büyükşehirlerde halk mutfaklarının sayısı arttırılmalı ve kısa vadede toplumun genelinde yaşanan kronik açlığın önüne geçilmelidir.

Belediyeler tarafından, çocukların beslenme ihtiyaçlarına yanıt verecek sağlıklı, taze meyve ve sebze içeren erzak ve beslenme paketleri düzenli olarak dağıtılmalıdır. Nakit desteği programları da bu paketlere ek olarak ailelerin diğer ihtiyaçlarını karşılamalarını sağlayabilir.

Yoksulluk ve beslenme ile ilgili tüm kaygı ve sorumluluk ailede kadınların üzerine bırakılmamalı. Ailedeki kadınların da iş gücüne katılabilmesi ve aile refahının güçlendirilebilmesi için kreş hizmetlerini ve kreşlerde yemek dağıtımını desteklemek özellikle küçük yaştaki çocukların beslenmesini destekleyecektir.

Örgün eğitimi bırakan ve çalıştırılan çocuklar tespit edilmeli ve okulu bırakma riski yüksek olan çocuklar, okullar ve ilçe eğitim müdürlükleri tarafından sıkı bir şekilde takip edilmeli. Bu çocukların okula geri kazandırılması için eğitim araç ve gereçleri konusunda da ailelere destek sağlanmalı.

Aslında bu öneriler bildiride de bahsettiğimiz öneriler, tüm bu önerilere nasıl kaynak bulunacağı ile ilgili bir tartışmanın başlamadan önüne geçmek de mümkün aslında.

Kaynak ve servet transferinden sıkça bahsettik, kaynakların halkın sosyal ve ekonomik kalkınmasına ayrılması gerekiyor. İVME Hareketi olarak yayınladığımız politika vizyon metninde ve ‘Restorasyondan Ötesi: Geleceğin Türkiye’si İçin Yeni Bir Ekonomi ve Kalkınma Modeli, “Yeni Kamuculuk”’ yazımızda da bahsettiğimiz gibi; gelir ve servet uçurumunun ulaştığı vahim adaletsizliği gidermesi adına radikal; ama akılcı bir vergi reformuna gidilmesi şart.

Alt ve orta sınıfın sırtına bindirilmiş vergilerden kurtarıldığı ve yüksek gelirlilerin üzerine düşen gelir ve servet vergilerini ödediği bir sistem kurgulamak zorundayız.

Türkiye’nin çoğunluğunu felç eden KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilerin azaltılması, gelir ve servete endeksli doğrudan vergilerin radikal biçimde düzenlenmesi gerekiyor.

En çok ihtiyacımız olan oluşumlardan biri ise, vergi reformunu ayakta tutacak ve kronikleşmiş vergi kaçırmanın önüne geçecek güncel ve dinamik bir vergi denetleme kurumu ve bu kurumun etkin bir şekilde çalışmasını sağlayacak yapılar kurulmalı. Aynı zamanda üretim ve mülkiyet ilişkilerini yeniden düşünmek ve kurgulamak zorunda olduğumuzu her iki metinde de kapsamlı bir şekilde anlatıyoruz.

 Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?

Biz fakir bir ülke değiliz ama toplum olarak fakirleştirildik. Bu gidişata bir son vermemiz, ülkemizin zenginliğinden sadece yüzde 1’lik bir kesimin değil herkesin, özellikle de tüm çocuklarımızın faydalanabileceği yeni bir sosyo ekonomik düzen kurmamız gerekiyor.

Bu uzun bir yol. Ancak bildiride yaptığımız güncel, somut, uygulanabilir ve başarısı kanıtlanmış örneklere dayanan öneriler, bu yolda bir ilk adım teşkil edebilir. Bu bize özgü bir anlayış değil ve dünyanın dört bir yanında hızla yaygınlaşıyor.

Mesela Dünya Bankası verilerine göre Brezilya’da Lula da Silva’nın uyguladığı bir çocuk yoksulluğu ile mücadele programı olan Bolsa Familia, çocukların örgün eğitimde geçirdikleri süreyi, anlama yetilerini, boy ortalamalarını hatırı sayılır ölçüde iyileştirebildi. Ve bugün Şili, Meksika, Fas, Endonezya ve Güney Afrika’nın da aralarında bulunduğu 20 kadar ülke tarafından adapte edilmekte. Türkiye’nin bu konuda hali hazırda oldukça geç kaldığını düşünmekteyiz. Ancak zararın neresinden dönülse kârdır.

Çocuk yoksulluğu ve açlığı konusunda eyleme geçmediğimiz her gün çocuklarımızı yüzüstü bırakıyoruz, onları bir gün daha okula aç gönderiyoruz.

Çocuklar bizim ülkemizin geleceği, onlara layık gördüğümüz koşullar ülke olarak kendimize de nasıl bir geleceği layık gördüğümüzü gösteriyor.

Türkiye aç çocukların ülkesi olmamalı, sabah okul yerine fabrikaya, tarlaya giden çocukların ülkesi olmamalı. Türkiye çocukların akıllarındaki en temel düşüncenin aç karınları değil, parlak hayalleri olduğu bir ülke olmalı. İVME Hareketi olarak bu amaç doğrultusunda çalışmaya devam edeceğiz. 

Yorumlar
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *