ANASAYFA arrow right Yaşam

“Cinsel şiddet stratejik bir silah olarak Ezidi kadınlara da kullanıldı”

“Cinsel şiddet stratejik bir silah olarak Ezidi kadınlara da kullanıldı”
YAYINLAMA: 01 Aralık 2020 / 14.01
GÜNCELLEME: 01 Aralık 2020 / 14.32
Şahika Yüksel, Suzan Saner, Ayşe Devrim Başterzi, Zerrin Oğlağu, İsrafil Bülbül’den oluşan çalışma ekibi, savaş mağduru Ezidi kadınlar üzerine yazdıkları makale ile Association for Women in Psychology (AWP) tarafından verilen yayın ödülüne layık görüldü.

Ödül, 1977’den bu yana her yıl, kadın psikolojisi ve toplumsal cinsiyet temelli en seçkin ve kayda değer yayınlara veriliyor.  

Zozan'a Ailenin Şartı: Doğacak Bebek Yetimhaneye Gidecek

Meyrem: Uzaklara Gitmekten Başka Çare Yok

İki Kardeş Fahima ve Rayan ile Kuzen Seher

Viyan'la ve Mizgin'le Bir Gün

"Êzidi Kadını Kalıpları Kırıp, Toplumu Yeniden İnşa Ediyor"

çatlakzemin, ödül kazanan ekiple söyleşti. Söyleşinin bir bölümü şöyle:

"Kayyım projeyi sonlandırdı"

Bu güzel habere çok sevindik. Öncelikle, çatlak zemin ekibi olarak çabanızdan ve çalışmanızdan ötürü tebrik eder, başarılarınızın devamını dileriz. AWP ve ödül bahsine daha sonra dönmek üzere, makaleye konu olan araştırmanızdan başlamak istiyorum sorularıma… Saha çalışması nerede ve ne zaman gerçekleşti? Hangi kurumlar tarafından desteklendi?

Zerrin Oğlağu: 3 Ağustos 2014 tarihinde Şengal’deki IŞİD saldırılarından kaçan Ezidiler, Türkiye sınırını geçerek, başta Diyarbakır ve Şırnak olmak üzere bölge illerine sığınmışlardı. Özellikle Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin öncülüğünde oluşturulan Fidanlık kampında yaklaşık 5.000 Ezidi yaşamaktaydı. 2014 yılı sonunda Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın oluşturduğu ve BM Türkiye Temsilciliğinin de desteklediği psikososyal destek programı ile başlangıçta haftanın her günü, daha sonra haftanın 2-3 günü olmak üzere bireysel ruh sağlığı hizmetleri ve çeşitli eğitim etkinliklerini de içeren psikososyal programlar uygulanmaya başlanmıştı. Ek olarak tüm bu hizmetlerin sunumu için gereken eğitim ve süpervizyon çalışmaları da projenin kapsamında yer almaktaydı.

Yazarlarımızdan Dr. İsrafil Bülbül’ün de içinde olduğu iki gönüllü psikiyatrist tarafından bireysel psikiyatrik görüşmeler yapılmakta, psikoterapi seansları gönüllü psikologlar tarafından yürütülmekte, ayrıca sosyal hizmet uzmanları, okul öncesi öğretmenleri ve psikolojik danışmanlardan oluşan gönüllü ekiplerce de psikososyal grup çalışmaları sürdürülmekteydi. Proje; Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyeleri, Psikolojik Danışmanlık Derneği, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği, Diyarbakır Tabip Odası, Diyarbakır Barosu, Yeryüzü Doktorları, Ekin-Ceren Kadın Derneği ile Türkiye İnsan Hakları Vakfı tarafından yürütüldü. Fidanlık kampındaki çalışmalar Aralık 2016’da, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne atanan kayyumun kampı kapatması nedeniyle sonlandırıldı.

Savaş mağduru Ezidi kadınlarda ne tür travmalar gözlemlediniz?

Ayşe Devrim Başterzi: Erkekler savaştan kahramanlık ve zafer hikayeleri yaratabilir, fakat kadınlar savaşın tecavüz ve kölelik demek olduğunu, insanlığı yıkıp yok ettiğini bilir. 1980’lerden bu yana, kadın ve toplumsal cinsiyet çalışmaları savaşın gerçek yüzünü ortaya çıkardı. Yaklaşık on yıldır süren Suriye savaşının da tüm savaşlar gibi, kadınların ve kız çocuklarının yaşamları üzerinde korkunç ve yıkıcı sonuçları oldu.

Savaş eril, vahşi bir alan ve düşmanına boyun eğdirmenin, düşmanını aşağılamanın küçük düşürmenin yollarından birisi de cinsel şiddet özellikle ataerkil düzen içinde o erkeğin ‘korumakla bakmakla mesul olduğu’ iddia edilen, kadınlara çocuklara zarar vermek savaşın vahşi saldırı araçlarından biri. Ayrıca savaş olmayan zamanlarda hiç meşru olmayacak birçok davranış savaş sırasında suç olarak nitelendirilmekten çıkıyor. Ezidiler tarih boyunca birçok defa kırımla, kıyımla karşılaşmış bir topluluk.

Travmatik olaylara dair hikayelerin kuşaktan kuşağa aktarıldığını biliyoruz. Ancak burada Ezidilerin varoluşuna yönelik bitmeyen yok edici bir tehdidin kültürü nasıl etkilediğini, şekillendirdiğini, daha önceki kırımların kadınların üzerindeki etkilerinin nasıl topluluk içinde, ailelerde tahakkümü mümkün kılan bir yapı kazandığını görüyoruz.

Ezidi kadınlar Diyarbakır’a ulaşan sürgün, kaçış, göç sürecinin her aşamasında zorlayıcı olaylar yaşamışlardı. Saldırıdan önce başlayan korku, endişe içinde bazıları erkenden yola düşmüşler, aç susuz günlerce yol alırken bebeklerini, çocuklarını yitiren kadınlar olduğunu biliyoruz.

Saldırılar, çatışma başladığı dönemde de IŞİD militanları birçok kadını, küçücük kız çocuklarını köle olarak kaçırdı, kaybetti, öldürdü; kaçırılanların yaşadıkları dehşeti Nadia Murad’dan tüm dünya dinledi ama o kaçırılanlardan birinin yakını, arkadaşı, ebeveyni olmak da çok yaralayıcı. Göç ise başlı başına birçok zorluk içeriyor; dilini kültürünü hayat alışkanlıklarını bilmediğiniz bir ülkede, üstelik saldırganınızla benzer dini paylaşan bir ülkede ‘yeniden güvende hissetme’ anının yakalanması çok zor.

Yorumlar
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *