ANASAYFA arrow right Sağlık

Anne adayının yaşı ilerledikçe yumurta kalitesi düşüyor

Anne adayının yaşı ilerledikçe yumurta kalitesi düşüyor
YAYINLAMA: 16 Nisan 2020 / 05.24
GÜNCELLEME: 16 Nisan 2020 / 05.24
SANKO Üniversitesi Sani Konukoğlu Uygulama ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı- Tüp Bebek Merkezi
SANKO Üniversitesi Sani Konukoğlu Uygulama ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı- Tüp Bebek Merkezi Sorumlu Hekimi Doç. Dr. İsmail Temur, “Anne adayının yaşı ne kadar ileriyse, özellikle 35-37 yaş sonrasında, üreme hücresi (yumurta) kalitesi ve sayısı azalmakta yani daha az ve kalitesiz yumurta elde edilebilmektedir” dedi.
Sani Konukoğlu Uygulama ve Araştırma Hastanesi’nde halka açık konferanslar kapsamında, “Tüp Bebek Tedavisinde Güncel Gelişmeler” konusunu anlatan Doç. Dr. Temur, tüp bebek uygulamasını, “Eşlerin kendi döl-soy hücreleri, (kadında yumurta, erkekte sperm) kullanılarak, laboratuvar ortamında birleştirme ile elde edilen bebek (embriyo) hücrelerinin, kateter yardımı ile anne adayının rahmine transferi- geri verilmesi ile elde edilen gebelik işlemi” olarak tanımladı.
Doç. Dr. Temur, bu uygulamanın kadındaki döngüye ve aylık üreme periyoduna göre ayarlandığını ve gebelik sağlanana kadar, aralıklarla devam edilebilen bir tedavi yöntemi olduğunu söyledi.
İlk tüp bebek yöntemi ile elde edilen gebeliğin, 1978 yılında İngiltere’de sağlıklı bir doğum ile sonuçlandığını anımsatan Doç. Dr. Temur, aradan geçen 40 yıllık sürede en büyük yeniliklerden birinin 1993 yılında, mikroenjeksiyon yönteminin keşfi olduğuna vurgu yaptı.
Doç. Dr. Temur, “1993 yılına kadar uygulanan klasik tüp bebek (IVF) yöntemi yerine, cerrahi sperm elde edilmesi gereken, ağır ciddi erkek nedenli kısırlıkta, çok çok az sayıdaki spermlerle döllenmeye imkân veren mikroenjeksiyon (intra sitoplazmik sperm enjeksiyonu: yumurta içine sperm zerkedilmesi) yönteminin keşfi ile döllenme ve gebelikte daha yüksek oranda başarı mümkün hale gelmiştir” diye konuştu.
Kadına uygulanan yumurtlama tedavisinde, daha gelişmiş, ileri gen teknoloji ile üretilen ilaçlar ve başlandığı yıllarla kıyaslanmayacak kadar daha gelişmiş olan IVF laboratuvar alet, kültür ve havalandırma-iklimlendirme koşulları nedeniyle yüzde 20-25 civarındaki gebelik oranlarının, günümüzde yüzde 40-50’lere kadar artırıldığını vurgulayan Doç. Dr. Temur, embriyoların laboratuvar ortamında geliştirilmesi, izlenmesi (embriyoskop) ve bunların kayıt edilebilmesinin son yıllardaki önemli ilerlemelerden olduğuna dikkat çekti.
Doç. Dr. Temur, önceki yıllarda embriyo (bebek hücresi) oluşturulduğu dönemde hemen transfer edilirken, son yıllarda embriyoların dondurulma ve çözülme yöntemindeki değişiklikler sonucu, bu hücrelerin harap olmadan sağlıklı olarak çözülebilmesi nedeniyle, dondurulmuş- çözülmüş embriyo kullanım oranlarının daha da arttığını bildirdi.
Tüm bunların yanında, genetik bilimindeki ilerlemelere paralel olarak embriyoda genetik analizlerin daha geniş uygulama alanı bulduğunu ve total embriyo genetiğinin çalışılabilir hale geldiğine işaret eden Doç. Dr. Temur, bu ilerlemelerin özellikle bazı hastalıklarda, sağlıklı bebeğe ulaşma imkanını artırdığının altını çizdi.
Yardımcı üreme tekniklerinde (tüp bebek, mikroenjeksiyon vs.) başarı için anne adayının yaşının çok büyük önem taşıdığını anımsatan Doç. Dr. Temur, şöyle devam etti: “Anne adayının yaşı ne kadar ileriyse, özellikle 35-37 yaş sonrasında, üreme hücresi (yumurta) kalitesi ve sayısı azalmakta yani daha az ve kalitesiz yumurta elde edilebilmektedir. Bu nedenle çocuk sahibi olmak isteyen çiftler evliliklerinin ilk yılında ya da evlenmeyi düşündüklerinde, üreme sağlığı açısından mutlaka değerlendirilmeli, üreme potansiyelinin tespitinin ardından, gerekli uygulamaların ne zaman yapılacağına karar verilmelidir.”
Yorumlar
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *